Fazla idealizasyon değersizleştirmenin habercisidir. 

Önem verdiğimiz, sevdiğimiz, güvendiğimiz kişilere özel bir değer ve güç atfetme ihtiyacındayızdır ve bu ihtiyaç bebeklik döneminden temellerini alır. Çünkü bebek bakım verenlerinin, kendisinin karşılaşabileceği bütün risklerden koruyabileceğine inanmaya ihtiyaç duyar. Bebekler, tehlike anlarından, tümgüçlü olan bir kişinin sorumlulukları üstleneceğine inanarak başa çıkar. Yani kendisine kıyasla tümgüçlü olan bakım verenine idealize ederek başa çıkar.  

Bebek imgesellikten simgeselliğe doğru geçtikçe bu idealize etme ihtiyacı giderek azalır. Fakat ihtiyaçları görülmeyip, karşılanmadığında, duygu düzenlenmesi yapılmadığında, yeteri kadar güvende hissetmeyen bebek, fiksasyona uğrar. Bu yönde gelişen bireylerin yetişkinliği, bebekliğinden çok farklılaşmamıştır. Yetişkinlik yıllarında yoğun stres, tehlike ve dehşet anlarında bebekliklerindeki yöntemleri arar ve kullanırlar. Dolayısıyla herhangi ilişkideki partnerlerinin tümgüçlü, mükemmel olduğuna inanırlar ve böylece güvende hissetmeye, kendinde hissettiği “kusurlara” dayanamamasından kaynaklanan utanç duygusundan kaçmaya çalışırlar.  

Bu kişilerde tümgüçlü bakıcıya karşı duyulan bir özlem söz konusudur. Bebekliğinde kalan güvende olmama, onu tehlikelerden koruyan ebeveynin olmayışı veya yetersiz oluşu bilinçdışı düzeyinde bildiği, bilinçte bilmediği durumlardır. Dolayısıyla yapılan her bir idealizasyon geçmişine karşı benliğinin oluşturduğu bir savunma mekanizmasıdır. Her idealize edilen birey, harika ötekiyle kaynaşma süresi dolduğunda ve insan doğasının gerçekliği kabul edildiğinde, kaçınılmaz bir hayal kırıklığının ürünü olan değersizleştirmeyle tanışacaktır.  

Psikolog Ece İnce 

Bizimle iletişime geçin
Yardıma mı ihtiyacın var ?
Merhaba,
Nasıl yardımcı olabiliriz ?